30 Eylül 2010 Perşembe

9. yılında Filmekimi yine dopdolu, yine şaşırtıcı!




9. kez düzenlenecek olan sonbahar film haftası Filmekimi, bu yıl 8-14 Ekim tarihlerinde LG sponsorluğunda yapılıyor. 2009'da 43.000 izleyici ile rekor kıran Filmekimi Cannes, Berlin, Sundance, Venedik gibi dünyanın belli başlı festivallerinde gösterilen, çok ses getiren ödüllü yapıtlarla usta yönetmenlerin son filmlerini sinemaseverlerle buluşturacak.

Sekiz yıl boyunca Beyoğlu Emek Sineması'nda gerçekleştirilen Filmekimi, bu yıl Emek'in yokluğunda Atlas ve Beyoğlu sinemalarının yanı sıra, Cinebonus Maçka G-mall Sineması'nın 2 ayrı salonunda olmak üzere 4 ayrı salonda izleyicilerle buluşacak. Bu yıl 31 filmden oluşan zengin programıyla 7 gün boyunca 4 ayrı salonda izleyiciyle buluşacak Filmekimi'nde 21.30 seanslarında bir filmin galası yapılacak.


PROĞRAM
Ateşle Oynayan Kız

Daniel Alfredson Turne

Mathieu Amalric Gümmm

Gregg Araki



Carlos

Olivier Assayas

İnsanlar ve Tanrılar

Xavier Beauvois Devrim!

Gael Garcia Bernal, Mariana Chenillo...



Ağaç

Julie Bertuccelli Her Şey Güzel Olacak

Christoffer Boe Sihirbaz

Sylvain Chomet



Mamut

Benoît Delépine & Gustave Kervern Anneme Dokunma!

Jay Duplass & Mark Duplass Sosyalizm

Jean-Luc Godard



Hırsız

Benjamin Heisenberg Benim Güzel Oğlum, Ne Yaptın Sen?

Werner Herzog Aslı Gibidir

Abbas Kiarostami



Şeytanı Gördüm

Kim Ji-Woon Nefes Nefese

Balthasar Kormákur Ateşli Oda

Julio Medem



Duyarlı Evlat-Frankestein Projesi

Kornél Mundruczó Chatroom

Hideo Nakata Mutluyum Devam Et

Josh Radnor



Aşka Fırsat Ver

Yann Samuell Mezara Kadar

Aaron Schneider Jack'in Kayık Gezintisi

Philip Seymour Hoffman



Güzel Bir Hayat Düşlerken

Danis Tanovic Montpensier Prensesi

Bertrand Tavernier








 



 .

29 Eylül 2010 Çarşamba

Empati ve Ayna Nöronlar--“Beni yargılamadan önce, benim makosenlerimle dolaşmalısın!”

 “Beni yargılamadan önce, benim makosenlerimle dolaşmalısın!

Empatinin tarifini bilgece yapan bir Kızılderili söylemi bu…

Duygusal ve sosyal zekânın en önemli bileşenlerinden birisi olan empatinin sözlük anlamına baktığımızda; kendimizi bir diğer kişinin yerine koyup, onun gibi hissedebilmek ve düşünebilmek olarak tariflenir. Latince’deki “iç, içine, içinde” anlamına gelen “em” ön eki ile Grekçe’deki “duygu, acı, ıstırap, algılama” anlamına gelen “patheia” sözcüğünden türetilmiştir.
Empatinin üç önemli aşaması vardır, önce gözlemleme sonucunda “o”nun gibi bakabilmek, sonra “o”nun gibi hissetmek ve düşünebilmek, son olarak da “o”na bunu ifade edebilmek
Empati kurmak, ilişkileri oluşturmakta ve doğru sosyalleşmede doğru kullanılması gereken önemli bir özelliktir. Doğru dozda empati sahibi olmak, hem özel, hem sosyal, hem iş ilişkilerinde başarıyı sağlayan faktörlerden birisidir. Genellikle anlaşmazlıklar esnasında dile getirilen klasik bir cümle vardır: ” Beni anlamıyor, algılamıyorsun” Bu cümlenin söylenişiyle biten ya da çıkmaza giren pek çok ilişki vardır. Karşılıklı sevgi ve uzlaşma isteği olmasına rağmen ortada bir anlayamama problemi mevcuttur. Bu anlayamama ve algılayamama sorununun temelinde yatan eksiklik empatinin doğru kullanılmamasıdır aslında… Ya kolayına kaçar ve sadece kendi gözlüğümüzden bakmayı seçeriz, ya da empati kurmayı gerçekten bilmeyiz




 Temelde ya empati yokluğundan ya fazlalığından doğan farklı durumlar empatinin dengelenmesi ile kolayca çözümlenebilir. Özellikle modern toplumda dozu şaşan ( daha çok azalan) empatiyi dengelemek ve aile ile iş ilişkilerinde doğruyu bulmak için empati kursları- testleri uygulamaları başlamıştır artık doğal olarak…
Empatinin dozu açısıyla bakıldığında, az empati yapan kişilerin genellikle sadece kendi doğrularını kabul ettiklerini, bir diğerine kabul ettirmekte güç (eğer varsa) kullandıklarını, kuralcı, sert ve prensipli göründüklerini kolayca söyleyebiliriz.
Yüksek empati sahibi kişiler ise yoğun bir duygusallığa sahiptirler, bu nedenle karşılarındaki kişinin acısından ve kötü talihinden çok etkilenirler. Örneğin, bu insanlar bir kitabı sadece okumazlar, yaşarlar; dolayısıyla potansiyel olarak büyük tehlike altındadırlar. Ancak güçlü bir karakter ve savunma mekanizması zarar görmelerine engel olabilir. Objektif ve gerçek gözlem yaptığımızda bu insanların bu dünyaya bilinen ölçülerde tutunamamış olduğunu fark edebilirsiniz. Bu tür insanların üstün pek çok özellik ve kabiliyetinin yanı sıra gereğinden fazla empatiye sahip oldukları için kendi öz haklarını gerçek anlamda koruyamamış olduklarını tespit edebilirsiniz ve sürekli karşısındakini hissetmeye çalışmaktan ipin ucunu kaçırıp, kendilerini savunmasız bıraktıklarını kolayca görebilirsiniz. Bu durumun patolojik bir hale gelmesiyle fazla empatiye sahip insanların, hayatlarının bir döneminden sonra bıkkın, bezgin ve kırgın olarak yaşamaya devam ettikleri bir gerçektir. Bu tür insanlar belki o güçlü savunma mekanizmasına sahip olmadıkları için, belki de bu savunmayı kullanmayı tercih etmedikleri için zarar görmeye devam ederler ömür boyu
     
Genel tariflerin ve psikolojik empatinin dışında, empatinin çoğunlukla telepati ile iç içe geçmiş parapsikolojik alt durumları ve özelleşmiş empati olguları vardır. Çoğu zaman birer fenomen olarak tanımlanmaya uyan bu özel durumlar sanılanın aksine pek çok bilimsel araştırma alanının içinde kendine yer buluyor aslında. Bilinç -düşünce-irade- kader ve hatta akıl okuma olgularını yakından ilgilendiren ilginç araştırmalara her gün yenisi ekleniyor.

Taklitçi Hücreler: Ayna Nöronlar



İnsan bedeninin ve beyninin bir örneği empatide olduğu gibi keşfedilmesi gereken milyonlarca faaliyeti vardır. Gülmek, esnemek, ağlamak, karamsarlık, neşe, coşku, hüzün vb. gibi pek çok davranış ve duygu biçimi insanlar arasında kolayca yayılabilen ve taklit edilen duygulardır.

İnsan beyninin işlev gören kısmının nöronlardan oluşur ve bu nöronlar elektrikle çalışır. Her bir nöron yüz mili volt elektrik enerjisi üretildiğinde aktif olarak çalışır hale gelir. Buna aksiyon potansiyeli ismi verilir. Beynimizde yaklaşık yüz milyar nöron vardır. Bu nöronların çalışması günümüzde EEG denilen aletle, elektrik akımı ölçülerek incelenebiliyor.

Beynin çalışması fonksiyonel manyetik rezonans (fMR) ve pozitron emülsiyon tomografi (PET) cihazlarıyla da araştırılabiliyor.
Nöronların çalışmasıyla açığa çıkan enerji çok yüksektir. Bu enerji pek çok soruya kaynak olabilir.
“Beyin bu yüksek miktarda enerjiyi nasıl kullanıyor, parapsikolojik olaylarda bu enerjinin rolü var mı? “
İşte bu gibi sorulara cevap aramak için yapılan bir araştırmada on yıl öncesine kadar bilinmeyen bir nöron yapısı keşfedildi.


İtalya’da Parma Üniversitesi’nden Giovanni Rizzolatti, Vittorio Gallese ve ekibi 1996 yılında, makak maymunun beyninin ön lobunda ‘ayna nöron’ adını verdikleri değişik bir motor nöron hücresi keşfettiklerini duyurdular. Yakın zamana kadar, motor nöronların yalnızca salgı bezleri ve kas devinimlerini denetleyen uyartıları gönderen sinir hücreleri olduğu sanılırdı. Bilim adamları beyin hücrelerini, nöronları test etmekteydiler ve maymunlar ne zaman bir fıstık alsalar nöron aktivitelerinden tespit edilmiş özel bir ses duymaktaydılar. Daha sonra bir gün maymunlar hareket etmeden dururlarken bir bilim adamı fıstıklara uzandı ve maymunun nöronu sanki kendileri uzanıp alıyormuşçasına aynı aktiviteyi gerçekleştirdi.. Bu durum bir şeyi açıklığa kavuşturuyordu: “Bir şeyi görmek ve bir şeyi yapmak aynı şeydi!” Yani, bu nöron birisini bir şey yaparken seyrederken sanki kendisi yapıyormuş gibi aktive olmaktaydı.
Bu nöronlar tabii ki insanlarda da mevcut. Katıla katıla gülen kendimizi alamayıp gülmeye başlarız. Bunun gibi gerginlik, gerginliği; neşe, neşeyi bulaştırır. Mutlu yüzlere bakan insanların, gülerken gerilen kaslarının, kızgın yüzlere bakanların ise kaşları çatan kaslarının resme baktıktan 700 milisaniye içinde kımıldadığı saptanmış. Çevremizde biri esnese çok geçmez tek tük başka esneme sesleri ardı sıra dizilir. İnsanın ayna nöron sistemi, maymunlardan farklı olarak sol yarı kürede ve özellikle dille bağlantılı Broca alanında toplanmıştır.
Ayna nöronların varlığının empati ile ilişkilendirilmesi ile konunun içinde pek çok parantez açılması sağlanmıştır. Parantezlerin her biri ise bilimdışı bildiğimiz pek çok olgu için açıklayıcı kaynak olmuştur. Birkaç paranteze birlikte bakalım
• Sürü psikolojisinin temel nedeninin ayna nöronlar olduğu konusunda ileri sürümler var. Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Yard. Doç. Dr. Emre Özgen, bir konferansta yaptığı konuşmada, 10 yıl önce tek hücreli ölçümlerle bulunan “ayna nöron”ların, son yılların çok ilgi gören nöropsikolojik buluşlarından biri olduğunu belirmiş. Konferansta Fransa Jean Nicod Enstitüsü Öğretim Üyesi Pierre Jacob’un ekip çalışmasından dayanakla, çete davranışları ve sürü psikolojisi gibi öğelerin altında insan beynindeki ”ayna nöron”ların bulunduğunun düşünüldüğünü söylemiş…


• Ayna nöronlarla ilgili bir başka çarpıcı parantez, otistik çocukların ayna nöron mekanizmasının arızalı olmasıdır. Otizm, Yunanca autos (kendi) sözcüğünden geliyor. Türkçeye kendicilik diye çevrilebilir. Otistik çocuğun çektiği temel zorluklardan biri, metafor (eğretileme) ve metonim (düzdeğiştirmece) gibi söz oyunlarını anlayamamalarıdır. Örneğin, ‘Yumruğunu sık!’ denildiğinde, çocuk bir eliyle yaptığı yumruğu öbür eliyle sıkıyor.
Parapsikolojik kabul edilen başka bir konu var ki, akıl okumak diye de adlandırılır… Bazı insanlar bir diğer kişinin beyninin içinden geçeni rahatça algılayabiliyorlar. Özellikle empati duygusu fazla olan insanlarda gelişmiş olan akıl okuma yeteneği, telepati adını da alabiliyor ve empati ile iç içe geçiyor bu noktada. Ayna nöronlar ile ilişkilendirilerek açıklandığında telepati bilimsel bir izaha kavuşabiliyor:


Birinci şahsın bilinç dışında bulunan duygu, hayal gücü veya sezgiden sorumlu kısımlarında elektriksel aktivite oluşur bu aktivite bilinç dışında bulunan telepatiden sorumlu ayna nöronlarını uyarır ayna nöronlarından enerji açığa çıkar bu enerji evrene yayılır, alıcı kişiye ulaşır ve alıcı kişideki ayna nöronlarını uyarır. Burada oluşan aksiyon potansiyeli duygu durumu değiştirir bir his bir sezgi açığa çıkarır, çoğu kişi bu bilinçli zihinleriyle bu hisse bir anlam veremeyebilir, ancak altıncı hissi kuvvetli diye tabir ettiğimiz kişiler ile trans haline girmek suretiyle bilinçlerinin engelleyici etkisini kapatmayı öğrenmiş kişiler buna daha iyi anlam verebilirler.
Gönderilen mesaj alıcıda bilinç seviyesinde anlaşılamazsa bir iç sıkıntısı olarak tezahür edebilir. Altıncı his, telepati, pozitif –negatif enerji gönderimi gibi parapsikolojik yeteneklerde bu konuyla ilgili nöron grupları tarafından gerçekleştirilir. Üzerinde çalışılırsa ustalık kazanılabilir. Ancak bazı kişiler doğuştan daha yeteneklidir. Uzaktan görme-işitme gibi psişik yeteneği olan insanlar, ABD ve İngiltere’de bazı çözümlenmesi mümkün olmayan adli olaylarda polis tarafından görevlendiriliyor. Bu insanlar nasıl oluyor da uzaktan görebiliyorlar düşünmek gerek. Uzaktan hissedebilme yeteneğinin gelişmesiyle beyin ve düşünce kontrolleri konusundaki komplo teorilerinin dayandığı bir takım bilimsel gerçekler olmasa üzerine kitaplar yazılmaz. (Adam Fawer- OLASILIKSIZ)
Biyoelektromanyetik dalgalarla, düşünme sırasında hücreler arasındaki iletişimin sağlanması ve ayna nöronları sayesinde bir diğer insan tarafından diğer kişi harekete geçmeden önce geriye kontrol eden ve durduran düşünceler gönderilmesi üzerine kurulu olan bu kitabın içindeki senaryo hiç de akla uzak gelmiyor doğrusu…

Derin hipnozlarda kişilerin astral yolculuk yapabildikleri söylenir. Uzaktan görme mekanizmasını açıklayacak olursak beyinde ayna nöron grubu uzaktaki bir olay için enerji gönderir. Enerji, gönderilen yerden geri yansır ve alıcı nöronlarca algılanır. Bu işlem aynı ultrasonla insan karnında bir görüntü oluşturmayı andırır. Görüntü bilinç dışında oluşur, çok net değildir. Bunu yorumlayacak şahsın bilgi, beceri, yetenek ve tecrübesi olaya açıklık getirir.




Evrene bakılırsa hemen her şeyin dalga hareketi (iniş- çıkışlar) yaptığı görülür. Gece-gündüz, siyah-beyaz, ses ve en önemlisi ışık; dalga hareketi yapar, örnekler çoğaltılabilir. Bir grup bilim adamı zamanın da dalga hareketi yaptığına inanıyor. Zaman dalga hareketi yapıyorsa, zaman içinde yolculuk mümkün olabilir
Zamanın dalga hareketi yaptığı varsayımından yola çıkarsak, zamanın farklı boyutlarında, aynı yerde yaşamın cereyan ettiği düşünülebilir. Geleceği görebilen insanlar beyinlerindeki ayna nöronlarını kullanarak bunu bilinç dışlarından yapabiliyorlar.
Bütün bu parantezlerin açılımından çıkan sonuçları değerlendirirsek eğer birkaç şıkta toplayabiliriz:
• Ayna nöronlarının bulunduğu nöron grupları bilincimizin dışındadır.( doğal yapımızın içinde yaratılışımız gereği mevcuttur ve motor nöron adı verilir)
• Bu nöron gruplarından gelen verileri değerlendirmeyi engelleyen düşünce ve olaylar, doğru değerlendirme yapmamıza engel olabilir. (Fazla empati nedeniyle kişisel başarısızlık örneğinde olduğu gibi bilinçli düşünce ile motor olanı dengeleyememek
• Ayna nöronlarından gelen verilerin doğru değerlendirilmesi için trans hali oluşturularak engelleyici düşüncelerin uzaklaştırılması gerekir
(Motor özelliği olan bu nöronları tam algılayabilmek için diğer istemli düşünce ve duyuları durdurabilmek, meditasyon için istenen “düşüncesiz” kalmayı başarmak gerek)
• Ayna nöronlarından uyku esnasında da veri gelebilir (haberci rüyalar, istiareye yatmak)
• Bu yetenek geliştirilebilir.

Parantezlerin sayısı arttırılabilir ve gerçekten parapsikoloji – metafizik- bilimdışı kabul edilen pek çok şey için mantıklı açıklamalar oluşturulabilir. Sonuç olarak empati hayatımızın pek çok alanında doğru dozda kullanılması ve geliştirilmesi gereken bir yetenek. Azlığında duyumsamazlık, egoizm, iletişim sorunları, otizm, vicdansızlık, utanmazlık gibi hiç de istenmeyen negatif psikolojik olgulara neden olur. Gereğinden fazla ve tek taraflı kullanıldığında kişisel başarısızlık, yalnızlık, mutsuzluk gibi duygularla yaşamaya mahkum eder. Dozunda kullanılıp, geliştirildiğinde başarı ve çekicilik getiren bir sürü yeteneğe sahip olmayı sağlar. Empati hemen her ilişkide hüküm sürer. En güzel aşklar empatinin gelişmesiyle zirveye çıkar ve uzun süre yaşar. Empatisiz, ya da tek taraflı empatinin olduğu aşkın en tutkulusu bile bitmeye mahkumdur. Oyun bile oynayamayız empatisiz. Sanatçı kurduğu empati yoluyla yapıtını ortaya koyar ve izleyen, bu yapıtla kurduğu empati yoluyla baştaki yaşanmışı yaşar. Utanç, mahcubiyet duygularının haysiyet, şeref duyumlarının ardında da empati vardır. Belki en çarpıcı olanı, kendimizde bir başkasını yaşatarak bu bölünmenin, aynı konuda karşıt duygular yaşamamıza yol açmasıyla vicdanı olanaklı kılmasıdır.
Empatinin yanlış kullanılmasıyla; birbirine yürek kapılarını kapatmış, kendi kimliğinin ve egosunun ötesini duyamayan, her türlü ilişkisinde başarısız ve toplumsal bir otizmin pençesinde ya da sürü psikolojisinin tekdüze boyun eğmişliğinde kaybolmuş bulabiliriz kendimizi…




Ne güzel söylüyor atasözümüz;
OLMA KESER GİBİ HEP BANA, OLMA RENDE GİBİ HEP SANA, OL TESTERE GİBİ BİR SANA BİR BANA!

Bindiğiniz dalı da kesmemeniz dileğiyle 
Kaynak : İndigo Dergisi – Nesrin Dabağlar


not:ilgimi çeken bir konuyu http://www.sufizm.gen.tr/bilimsel/empati-ve-ayna-noronlar/ sitesinde buldum,sizlerle özellikle bu konulara ilgi duyan arkadaşlarımla paylaşmak istedim.konunun ve resimlerin tamamı http://www.sufizm.gen.tr/bilimsel/empati-ve-ayna-noronlar/'dan alıntıdır.. benim sizlerle paylaşmaktan başka katkım olmamıştır.bu güzel ve bilimsel bilgileri yayınlayanlara teşekkür ederim...

26 Eylül 2010 Pazar

Ayfer Karamani: Seramik Heykeller----29.09.2010-28.10.2010 tarihleri arasında sergilenmektedir

 mutlaka görmek istediğim bir sergi,sizlerlede paylaşmak istedim...




Ayfer Karamani: Seramik Heykeller
Tarih: 29.09.201
28.10.2010 tarihleri arasında sergilenmektedir.
Mekan: İstanbul Arkeoloji Müzesi
Adres: Osman Hamdi Bey Yokuşu, Gülhane Eminönü İstanbul
İl/ilçe: İstanbul / Eminönü
Telefon: (0212) 520 77 42


Seramik sanatçısı Ayfer Karamani, 53. sanat yılında, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’yle ortak bir etkinlik olarak, müzenin bahçesinde “Seramik Heykeller” sergisi açıyor.

50. yılını 2007’nin ekim ayında İşsanat’ta açtığı retrospektif sergiyle kutlayan seramik sanatçısı Ayfer Karamani, 53. sanat yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’yle ortak bir etkinlik gerçekleştirerek, “Seramik Heykeller” adıyla yeni bir sergi açıyor. Sanatçı, son heykellerini müzenin bahçesinde sergileyecek.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri bahçesindeki antik dönem heykelleri arasında bir sergi yapmak, Ayfer Karamani’nin son yıllardaki düşlerinden biri oldu. Antik çağ sanatına hayran biri olarak, özellikle büyük boyutlu seramik heykeller yapmaya başladıktan sonra, bu eserlerini müze bahçesindeki heykellerle buluşturma, onları yanyana görme arzusu, sanatçının içindeki çalışma dürtüsünü bambaşka bir biçime soktu. Ayfer Karamani, kimisi kayaların içinden çıkıp özgürleşmeye çalışan, kimisi ağaçların gövdesine sığınan, bazen de dev binaları içine alan “seramik kadınlarının”, binyıllardır birlikte olduğumuz eski dünya temsilcilerinin yanı başına yerleşerek, içinde biriktirdiklerini çok daha güçlü bir biçimde ifade edebilmesini sağlayacağına inandı.



Müze ziyaret saatleri: 9.00 – 16.00 (Pazartesi hariç)

http://yercekimi.ekolay.net/etkinlik/2324/3/64053/Ayfer-Karamani-Seramik-Heykeller.aspx

19 Eylül 2010 Pazar

Kayaköy-dağın eteğindeki hüzünlü günbatımları(fethiye'ye giderseniz uğramadan geçmeyin)

 Sessiz tanık: KAYAKÖY(kayaköy ile ilgili metinler- sayın Ersoy Soydan'a,fotoğraflar bana aittir.)
















Kayaköy; çatısız, kapısız, penceresiz evleriyle adına mübadele denilen büyük dramın sessiz tanığı olarak gözümüzün önünde duruyor. İnşaat yasağı olduğu için de bir yandan güya korunurken, diğer yandan usul usul yıkılıyor...   




 Fethiye yakınlarındaki terk edilmiş bir kasabaya; Kayaköy`e gidiyoruz. 20.yüzyıl başında Fethiye`de büyük bir kasaba olan Kayaköy, şimdi bomboş evleri ve sokaklarıyla mübadele acısının sessiz bir tanığı adeta.











Halk arasında kasabanın 19. yüzyıl başında Fethiyeli Kör Kasap adında bir Rum tarafından kurulduğu anlatılır, ancak Kayaköy`ün tarihinin çok eskilere de dayandığı bilinir. Kasabanın antik çağda Karmylessos olarak bilinen ve Strabon`un sarp bir dağın yamacında, dar ve derin bir vadinin içinde diye anlattığı kentin kalıntıları üzerine kurulduğu kabul edilir. Kaya Çukuru olarak adlandırılan düzlüğün kenarında gelişen Kayaköy`ün, içindeki kayaya oyulmuş bir mezarla ve Gökçeburun mevkiinde bulunan lahitler Karmylessos`un burada olduğunun işareti gibidir.
Kasabanın eski adı olan Levissi`ye ilk olarak 14.yüzyıl`da bölgeye gelen İtalyan gezgin Sanuda`nın anılarında rastlanır. Levissi`nin ilk olarak 7. ya da 8.yüzyıl`da Arap akınlarından kaçan Gemiler Adası sakinlerince kurulduğu sanılır. Rumlar yerleşimin önündeki düzlüğe yerleşmeyip, kayalık yamaçlara evlerini kurmuşlar, eğimli araziyle uyumlu, birbirinin manzarasını ve ışığını kesmeyen kutu gibi tek ya da iki odalı küçücük evler inşa etmişler. Su kaynakları kısıtlı olduğu için her eve yağmur sularını topladıkları sarnıçlar yapmışlar.
19.yüzyıl`ın sonunda kasaba kaza merkezi Fethiye`yi geçmiş; o yıllarda Kayaköy`de (Levissi) 3137 Rum yaşarken; Fethiye`de (Makri) 1500 kişi yaşıyormuş. Kayaköy Rumları çoğunlukla Rodos gibi Ege adalarından gelerek buraya yerleşmiş, geçimlerini daha çok marangozluk, demircilik, bakırcılık ve kalaycılık gibi sanatları icra ederek kazanıyorlarmış, birçoğu da çevredeki Türk köylerine işçi olarak çalışmaya gidermiş. 1923 yılındaki nüfus mübadelesinden sonra kasabanın Rumları Yunanistan`a gönderilmiş; Fethiye ve Kayaköy`den göç eden Rumlar, Atina`nın Nea Makri mahallesine yerleşmiş. Selanik civarında gelen Türkler ise Kayaköy`e yerleştirilmiş. Türkler; altında ahır, üstünde tek göz oda olan evlerde ve suyu olmayan kasabada yaşayamamış, birkaç aile dışında tamamı aldıkları evleri devlete geri verip başka yerlere göç etmiş. Bazı aileler ise ovada yeni bir köy kurmuş. İkinci kez boşalan evlere bir daha kimse yerleşmemiş, bu nedenle Kayaköy içinde kimsenin yaşamadığı hayalet bir kent durumuna gelmiş.









Kayaköy; çatısız, kapısız, penceresiz evleriyle adına mübadele denilen büyük dramın sessiz tanığı olarak gözümüzün önünde duruyor. Kayaköy`de Rumlardan kalma binden fazla taş ev, kız ve erkek okulu, çeşmeler, sarnıçlar, dükkânlar, eczane, 2 yel değirmeni, 14 şapel ve iki büyük kilisenin kalıntısı bulunuyor.










Kayaköy`ün iki kilisesi de sağlam. Bunlardan Panagia Pirgiotissa Kilisesi, Kayaköy`ün aşağı mahallesinde; 1960`lı yıllara kadar cami olarak kullanılan kilisenin üst örtüsü de, ikonostasisi de sağlam. Kilisenin bahçesinde tekrar kullanılmak istenen mezarlardan çıkarılan kemiklerin toplanıldığı ve osteofilak olarak adlandırılan bir depo var. Buradaki kemikler hala yerinde duruyor. Eskiden bu topraklarda yaşayanlar verimli toprakları kaybetmemek için büyük çaba harcıyordu, asla ekip, biçtikleri arazilere ev yapmıyor, toprağa dolayısıyla doğaya büyük saygı gösteriyorlardı.










Taksiyarhis Kilisesi ise Yukarı mahallede. Avlusundaki çakıl taşlarından yapılmış taban döşemesi sağlam. Diğer kiliseye göre daha kötü durumda olan yapının içinde süsleme görülmüyo
Çatısız, penceresiz ve ahşap kısımları yok olmuş taş evler koruma altına alınmış. Ancak evler doğanın acımasızlığına terk edilmiş durumda; yağmur, fırtına bir yana, içini saran incir ağaçlarının kökleri duvarları parçalıyor, inşaat yasağı olduğu için Kayaköy bir yandan güya korunurken, diğer yandan usul usul yıkılıyor. Evlerin yaklaşık 50 tanesi özel mülkiyet, kalanlar devletin malı. Kayaköy`ün içinde 40 kadar aile; ovada ise 2000 kişi yaşıyor. Türk-Yunan dostluk köyü ilan edilen Kayaköy`deki evlerin restore edilerek turizme kazandırılması amaçlanıyor. Köyde bir çok lokanta ve pansiyon bulunuyor.






Kayaköy`ün otantik ortamı hem turistleri, hem de sanatçıları kendisine çekiyor. Yaz aylarında Kayaköy`de fotoğraf ve sanat atölyeleri düzenleniyor. Müzik öğrencileriyle, profesyonel müzisyenler burada düzenlenen atölyelerde bir araya geliyor. Kayaköy`de köyden toplanan objelerin sergilendiği küçük bir müzede var.
AFKULE MANASTIRI
Kayaköy`ün 3 km. kadar uzağında, denize bakan bir uçurumun kenarında halk arasında Afkule adıyla bilinen Hagios Elefterios Manastırının kalıntısı var. Patika bir yolla ulaşılabilen manastırın Elefterios adında bir keşiş tarafından kayalara oyularak inşa edildiği ve bu keşişin ömrünün sonuna kadar burada çile çektiği kabul edilir. Daha sonraki yıllarda da iki katlı manastır binası, şapel ve sarnıç gibi günümüze kalıntıları ulaşan manastır yapıları inşa edilmiş. Manastırın bulunduğu noktanın manzarası müthiş; buradan İblis Burnu, Kurdoğlu Burnu, hatta açık havada Rodos Adası bile görülebiliyor. Kayaköy çevresindeki denize girilebilecek ve yürüyerek ulaşılabilen birçok koy var, bunların çoğuna Fethiye`den tekne turları da düzenleniyor
GEMİLER ADAS
Fethiye çevresindeki onlarca adadan biri de, Kayaköy`ünden batıya doğru devam eden yolun sonundaki küçük koyun karşısında yer alan Gemiler Adası. Üzerinde denizin içine kadar inen kalıntılar görülen adanın bir bölümünün 3.yüzyıl`da meydana gelen depremlerle su altında kaldığı anlaşılıyor. 5.yüzyıl`da önemli bir dini merkez durumuna gelen adanın 7.yüzyıl`da Araplarca yakılıp, yıkıldığı kabul edilir.





Ortaçağ`da önemli bir yerleşim olduğu anlaşılan ada boydan boya surla çevrili; adada büyük ölçüde yıkılmış dört kiliseyle, bir çok şapel ve iki kilise arasında uzanan kısmen yıkılmış tünel kalıntısı da var. Şimdilerde yerli ve yabancı yatçıların uğrak yeri olan Gemiler Adası en yüksek noktasında yer alan bir kilise (Zirve Kilisesi) nedeniyle Ortaçağ`da Aya Nikola adası olarak adlandırılmıştı. Zirve Kilisesinde yapılan kazılarda geometrik desenlerle ve mitolojik olayların yer aldığı taban mozaikleri ortaya çıkarılmış ve büyük bir yangın sonucunda yıkıldığı anlaşılmış; bu da Arap akınlarının kanıtı olarak görülüyor.
ERSOY SOYDAN
 http://www.tumgazeteler.com/?a=3962445

13 Eylül 2010 Pazartesi

Hangi aromaterapi yağı neye iyi geliyor?

Bitkilerden elde edilen yağlarla uygulanan aromaterapi rahatlamanın en güzel yollarından. Bu yağları kokusuna göre tercih etmenin ötesinde işlevlerine göre seçmeniz de daha yapıcı sonuçlar verecektir.





Limon yağı: Cilde ve saçlara parlaklık veriyor, canlandırıyor.

Okaliptüs yağı: Stresi gideriyor, canlandırıyor ve nefesi açıyor.

Nane yağı: Solunum sistemine iyi geliyor, kişinin kendisini pozitif

hissetmesini sağlıyor.

Papatya yağı: Cildi yatıştırıyor, stresi gideriyor, sakinleştiriyor.

Gül ağacı yağı: Hem bedensel hem de zihinsel yorgunluğa iyi geldiği söyleniyor.

Lavanta yağı: Zihni açıyor, negatif düşüncelerin önüne geçiyo

Yasemin yağı: Sıkılaştırıcı özelliği var ve kişinin daha zinde hissetmesine yardımcı oluyor.

Greyfurt yağı: Kuruntu ve kıskançlık gibi duyguları gideriyor.

Çay ağacı yağı: Antiseptik özelliğiyle küçük iltihabı durumlara iyi geldiği söyleniyor.

Kekik yağı: Canlandırıcı ve uyarıcı özelliği var. Cinsel sorunlara da iyi geldiği ifade ediliyor.

Portakal yağı: Gevşemeye, rahatlamaya yardımcı oluyor

Biberiye, çam ve defne yağları: Canlılık ve enerji veriyor

Zencefil yağı: Kan dolaşımını hızlandırarak cilde tazelik  veriyor.


 
 http://www.ekolay.net/kadin/ana_detay.asp?PID=360&HaberID=733088da gördüğüm bu bilgileri sizlerlede paylaşmak istedim...