31 Ocak 2011 Pazartesi

Dar balkonda kısa paslaşmalar




Şehirde yaşıyorsanız ve evinizin küçük bir balkonu varsa pratik fikirlere her zaman ihtiyaç duyarsınız.







Yaz akşamları dostlarla sohbet etmek, şarap eşliğinde müzik dinlemek, dergi okumak, güzel bir Pazar sabahı kahvaltısı yapmak gibi daha pek çok keyfi sığdırdığımız ufak balkonlarımızı her yaz farklı dekorasyon çözümleriyle keyif mabetlerine dönüştürmek için yaratıcı fikirler ararız.



Ege sahillerinde deniz manzaralı bir otel odasının balkonu ya da yazlık evlerimizin geniş teras ve balkonları kadar alana ve manzaraya sahip olamasanız da şehirli balkonlarınızda da çok keyifli bir atmosfer yaratabilirsiniz. Balkonlarınızda yerinizin dar olması büyük düşünemeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Küçük alanlarda bile büyük fikirler ve yaratıcı dekorasyon çözümlerini hayat geçirebilirsiniz. Tek yapmanız gereken aklınızdan geçenleri biraz sadeleştirmek ve basitleştirmek. Balkonunuzun her metrekaresinden maksimum faydayı elde etmeye çalışın ve önceliğinizi belirleyerek işe başlayın: Önceliğiniz balkonunuzda yemek yemek mi, kitap-dergi keyfi yapıp müzik dinlemek mi, ayaklarınızı uzatıp dinlenmek mi yoksa sadece çiçek yetiştirmek mi? Balkonunuzu ne şekilde değerlendirmek istediğinize karar verdikten sora bir stil belirleyin ve beğendiğiniz dekorasyon fikrini hayata geçirin.



Biz sizin için, yaz aylarında yorucu şehir hayatından kaçıp yaşayabileceğiniz keyif dakikalarını, daracık anlara sığdırmak için ilham verebilecek birkaç dekorasyon önerisi hazırladık:



• Balkonunuzu dinlenmek ve dergi, gazete, kitap okumak için kullanmak istiyorsanız, en ideal oturma çözümü balkonun bir köşesine ahşaptan bir oturma grubu yaptırıp üzerine bolca renkli yastık atmak. Üstelik bu oturma grubunu bir sandık gibi de tasarlatabilir ve depolama çözümü olarak da değerlendirebilirsiniz.

• Önceliğiniz balkonda yemek yemekse, fazla yer kaplamayan yuvarlak bistro masalar ve katlanır sandalyeler en ideal çözüm. Masa-sandalye takımı almak yerine farklı renk ve tarzda sandalyeleri ferforje veya ahşap bir bistro masayla kombine edebilirsiniz.

• Biraz renk ve farklı dokuları bir arada kullanarak, dar bir balkonda bile değişik alanlar yaratabilirsiniz.

• Balkonunuzun bir duvarına boy aynası monte ederek görsel bir hile yapabilir, alanı iki kat daha büyük gösterebilirsiniz.


• Balkon aksesuarlarınızı ve çiçeklerinizi sergilemek için raflar ve katlı sistemler kullanarak yerden kazanabilirsiniz. Ikea’nın katlı metalik raf sistemleri veya duvara dayayabileceğiniz bir merdiven çiçeklerinizi sergilemek için ideal bir çözüm.

• İkea’ın güneş enerjili Solig balkon aydınlatmalarıyla hem doğayı koruyabilir hem de yaz akşamlarınıza ışıltı katabilirsiniz.

• Balkonunuzun bir köşesinde, büyük bir galvaniz tepsinin içine sahilden topladığınız çakıl taşları ve kum koyarak farklı boylarda beyaz mumlar yakabilir, keyifli yaz akşamlarının tadını çıkarabilirsiniz.

• Bu yaz tüm dekorasyon adreslerinde görmeye alışkın olduğunuz boy boy ve renk renk fenerleri duvarınıza monte edebilir ya da farklı boylarda galvaniz fenerleri balkonunuzun bir köşesinde yere koyabilirsiniz

http://kadin.milliyet.com.tr/dar-balkonda-kisa-paslasmalar/evdekorasyon/haberdetay/11.08.2010/1275138/default.htm?PAGE=2

29 Ocak 2011 Cumartesi

29 Ocak 2014 Şubat 2011 tarihleri arasındaki ı Kadıköy Sanatçılar Derneği Geleneksel 10.yıl lResim ve Cam sergisine davetlisiniz...

 


 Kokteyli.29 Ocak 2011 saat 16.00-18.00 Kadıköy Belediyesi Fuaye
 
 
   üyesi olmaktan gurur duyduğum Kadıköy Sanatçılar Derneğinin 10.yıl sergisini değerli başkanımız Sayın Perihan Baykal nezdinde  kutlar,değerli arkadaşım Nilgün Dayıcıoğlu  ve sergiye katılan tüm üye arkadaşlarıma başarılar diliyorum(ben maalesef geçirmekte olduğum ağır grip nedeniyle bu sergiye katılamadım:(((bir dahaki sergiye inşallah)

28 Ocak 2011 Cuma

Neşe Gümüşçüoğlu :: Suluboyanın Sevgiyle Dansı- 01 Şubat -15 Şubat 2011



.Deyim Sanat Galerisi, kuruluşunun 27. yılında 1 Şubat – 15 Şubat 2011 tarihleri arasında Neşe Gümüşcüoğlu’nun 26. kişisel Suluboya Resim Sergisi’ne ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.


Neşe Gümüşcüoğlu, İstanbul, Kadıköy’de doğdu ve halen orada yaşamaktadır.


1985 yılında resim çalışmalarına başlayan sanatçı , Suluboya tekniğinin heyecanlı ve duygusal yapısına çok uyduğunu ve bu yolla kendisini daha iyi ifade edebildiğini fark ederek bu dalda yoğunlaşmıştır.


Bir nefeste spontane fırça darbeleriyle elde edilen akışkan ve şeffaf lekelere, gerektiğinde yoğun ve şiddetli tonlar da katarak özgün bir dil oluşturan Neşe Gümüşcüoğlu, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği ve Suluboya Ressamları grubu üyesidir.


Bugüne kadar pek çok karma sergiye de katılan sanatçının canlı ve sıcak renklerden oluşan resimlerinin konusu yine “Peyzajlar”, “Gelincikler”, “Yarış Atları”, “Tangolar” ve “Flamenkolar”dır. Gümüşçüoğlunun adeta sanat yaşamının son 10 yılının bir özetini görebilirsiniz..

  Deyim Sanat GalerisiBüyükdere Cad. Meydan Sok. Sheraton Oteli Yanı Plaza Spring Giz No.3

Maslak

212 - 286 21 84

Bu icatlar dünyayı kurtaracak



Bugün faaliyette olan nükleer reaktörler 1950’lerde geliştirilen standart teknolojiyi kullanıyor. Terra Power adındaki enerji şirketi, yeni bir nükleer enerji teknolojisini piyasaya sunmayı amaçlıyor. Eski nükleer reaktörler, düzenli olarak zenginleştirilmiş uranyum ikmaline ihtiyaç duyuyor, ardından uranyumu nükleer atık olarak atıyor. Terra Power şirketinin ürettiği teknoloji burada devreye giriyor. Geliştirdikleri “dalga reaktörü” zenginleştirilmiş uranyumu atık halinde bile kullanarak yıllarca değerlendirebiliyor.

Dalga enerjisi


Dalga enerjisinden yararlanmak yeni bir fikir değil. Bu teknolojinin savunucuları, bundan 30 yıl önce pervanelerden elektrik üretilmesi yöntemini geliştiren Edinburgh Üniversitesi akademisyeni Stephen Salter’ın yönteminin halen fayda sağlayacağını belirtiyor. Salter’ın “Ördek” adındaki icadı, dalgalar geçerken ileri ve geri dönerek, mekanizmayı harekete geçiren bir döngü oluşturuyor. Bugün ABD’li ve İngiliz bilim insanları Salter’ın mekanizmasını geliştirmek için çalışıyor. Amaçları 2010’da 800 eve yetecek 2MW elektrik üretmek. 2050’de bu hedefi 500 MW’a çıkarmayı istiyorlar.


Geride bıraktığımız bir yıl iklim değişikliği konusunda endişelenen insanlar için bir hayal kırıklığı oldu.

Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da 2009 yılının yazında düzenlenen iklim değişikliği zirvesinde, Kuzey Amerika ve Avrupa’nın zengin ülkeleri, fosil yakıtların kullanımının azaltılması konusunda Hindistan ve Çin gibi yükselen güçlerle anlaşmaya varmayı başaramadı
Ardından ABD hükümeti de hava kirliliğini önüne geçmek için gerekli adımların atılmasında başarısız oldu. Politikacıları içinden çıkılmaz önerilerle uğraşa dursun, araştırmacılar yeni, alışılmadık çözümler üretmeye devam ediyor.

İşte enerji üretecek yosun çiftlikleri dahil temiz enerji sorunu çözmeyi amaçlayan buluşlar:

Dünyayı beyaza boyamak


Bilim insanları, birçok şehrin çok siyah bir görünüme sahip olduğunu belirtiyor. Çatılar siyah, asfalt kaplı yollar kapkara. Ve tüm bu karanlık yüzeyler güneşin enerjisini absorbe ediyor. Buna, “kentsel ısı adası” etkisi adı veriliyor. Bu etki, şehirlerdeki hava sıcaklığını 5 dereceye kadar yükseltebiliyor. Ancak, eğer kaldırımlar yansıtıcı maddelerle kaplı olsaydı, çatılar farklı renklerle boyansaydı ve şehirlerde daha fazla gölgelik alan bulunsaydı, ısı fazlasıyla yansıtılır ve enerji tasarrufu sağlanırdı. New York’ta bir okulun çatısını boyayan gönüllüler, bu fikri herkesten önce benimsemiş görünüyor.

Su ayırma


Güneş panelleri, doğal olarak güneş battıktan sonra elektrik üretemiyor. Ancak bu ay yayımlanacak “Cool It” adlı belgeselde MIT'den (Massachusetts Institute of Technology) akademisyen Daniel Nocera, ekibiyle iki yıl önce yaptıkları bir buluşu anlatacak. Nocera, suyu bileşenlerine ayırarak oksijen ve hidrojen elde edilmesini sağlayan ucuz bir yöntem geliştirdi. Bir yakıt hücresinde enerji üretebilmek için oksijen ve hidrojenin kullanılabildiğini belirten Nocera, buluşunun çığır açıcı olduğunu düşünüyor. Eğer başarılı olursa, gelecekte güneş battıktan sonra bodrum katındaki su ayrıştırıcı sistemler hidrojen ve oksijen ayrıştırmasıyla enerji üretecek.

Yosun yakıtı


Tüm bitkiler gibi, yosunlar da güneş ışınlarını ve karbondioksiti emer. Aynı zamanda, dizel ve jet yakıtı olarak rafine edilebilen petrol üretir. Bilim insanları, genetiği değiştirilen yosunlar üreterek gelecekte petrol sıkıntısını aşabilecekleri görüşünde. Yosun ayrıca, mısır gibi biyo yakıt sağlayan ürünlere göre de daha avantajlı. Kuru toprakta ve tuzlu suda yetişebilen yosunlar, şimdiden yosun çiftliklerinden petrol elde etmeyi amaçlayan 100’den fazla şirketin ilgisini çekmiş durumda.

Nükleer atıktan enerji
 

Bugün faaliyette olan nükleer reaktörler 1950’lerde geliştirilen standart teknolojiyi kullanıyor. Terra Power adındaki enerji şirketi, yeni bir nükleer enerji teknolojisini piyasaya sunmayı amaçlıyor. Eski nükleer reaktörler, düzenli olarak zenginleştirilmiş uranyum ikmaline ihtiyaç duyuyor, ardından uranyumu nükleer atık olarak atıyor. Terra Power şirketinin ürettiği teknoloji burada devreye giriyor. Geliştirdikleri “dalga reaktörü” zenginleştirilmiş uranyumu atık halinde bile kullanarak yıllarca değerlendirebiliyor.
 
http://bigpara.ekolay.net/M3/haber_detay.asp?id=736971&page=6

19 Ocak 2011 Çarşamba

Hacer Karanlık Fotograf Sergisi--15 Ocak - 4 Şubat 2011- bakraç sanat galerisi






Hacer Karanlığın eserlerinden bazıları

Hacer Karanlık
1962 yılında İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. 1980 – 1997 yılları arasında Ünilever camiasında, 1997 - 2001 yılları arasında da Gümüşsuyu Halı’da çalıştı. Fotoğraf ve karanlık oda ile 1984 yılında tanıştı, ardından 1990 yılında İFSAK’ta fotoğraf kurslarına katılarak aynı yıl İFSAK’a üye oldu. 1992 - 1995 yılları arasında İFSAK Yönetim Kurulunda Genel Sekreterlik görevini üstlendi. Öncelikle siyah/beyaz çalışmalar yaptı. Ortak sergi ve dia gösterilerine katıldı. Çeşitli ülkeleri ve Türkiye’nin önemli bir kısmını gezdi ve fotoğrafladı. 1992 yılından beri çeşitli kültür merkezlerinde, derneklerde, galerilerde, okullarda vs.. kişisel yüzün üstünde dia gösterisi gerçekleştirdi.

not :bakraç sanat galerisinden mailime gelen davetiyeden alıntıdır.

Bakraç Sanat Galerisi © 2005
Sinan Ercan Sokak No:38 Öztor Sitesi B Blok Kozyatağı - İstanbul

216 - 362 18 26

18 Ocak 2011 Salı

Hastalığı bulup yok eden bitki

 canım kardeşim  bernacığımın ,bir sağlık sitesinden bularak bana gönderdiği maili aynen yayınlıyorum.kullanmak isteyenler tekrar araştırma yapabilirler...sevgiler


Uzak Doğu'nun 2 bin yıllık keşfi olan alzheimer ve kanser dahil olmak üzere birçok hastalığı iyileştiren
ölümsüzlük mantarı 'Ganoderma'nın sıvı konsantresi piyasaya sunuldu.

Son günlerde kamuoyunda gündeme gelen Ganoderma mantarı olarak bilinen ölümsüzlük mantarının sıvı konsantresi artık piyasada. Bu mantar, vücuttaki herhangi bir problemi tarama yaparak buluyor ve çözüyor. Ara, bul ve iyileştir olarak tanımlanan mantar, en yoğun problem neredeyse oraya etki ediyor. Mantarlar konusunda 25 yıldır çalışan Yrd. Doç. Dr. M. Ertuğrul İlbay ile birlikte FUNGAL Grup Genel Müdür Mustafa Yavaş ve Gıda Yüksek Mühendisi Hatice Yavaş Gürel'in yoğun çalışmalarıyla Türkiye'de ilk kez sıvı konsantresinin seri olarak üretimine başlanıldı.

Yaygın bilinen adı Reishi olan Ganoderma mantarı Tarım Bakanlığı'nın izniyle 1500 ml'lik cam ambalajlarda piyasaya sunuldu. Ganoderma mantarı konsantresi, tarihte 2000 yıldır “Ölümsüzlük Mantarı, Hayalet Mantar, Yaşamın İksiri, Sihirli Mantar" gibi sıfatlarla anılıyor.



HER DERDE DEVA Japonya ve Çin'de 2000 yıllık geçmişi olan mantar, yüzyıllar boyunca doğal bir sağlık ilacı olarak kullanılmış. Dünyada bu mantar üzerinde pek çok bilimsel çalışma yapılmış. Çalışmalar sonucu antitümör, antibakteriyel, antiviral, antihiv (AIDS), antiülser, antialerjik, antidepresant, antioksidant, kan basıncını düzenleyici, detoks özelliği bulunduğu, kalp, beyin karaciğer ve akciğer koruyucusu olmasının yanında, bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara direnci artırdığı, alzheimer, zayıflama hastalığı olan anoreksiya, akne, adet düzensizliği, astım, bronşit, depresyon, sara (epilepsi), hemoroit, hepatit, katarakt, obezite, metabolik bir eklem hastalığı olarak bilinen gut, nezle, alerji (rinit), romatizma, retinal pigment dejenerasyonu, saç dökülmesi, kanser gibi birçok hastalığın tedavisinde etkili olduğu ortaya çıkmış.



TÜMÖRÜ SIFIRLIYOR

Geçmişte suyu sanki bir ayin şeklinde törenle içilen mantar uzun yıllar boyunca Çin ve Japonya'da devlet başkanlarına sunulan en önemli hediye niteliği taşımış. Ertuğrul İlbay özel mantar hakkında şöyle konuştu; “Bitkiler bizim için yiyecek, içecek, elbise, korunak, yakacak gibi çok çeşitli ihtiyaçlarımızı karşılıyor. Bunun dışında çok sayıda önemli ilaç, aspirin, morfin, kortizon bitkilerden elde ediliyor. Halen klinik olarak kemoterapi sırasında kullanılan çok sayıda antikanser ilaçları da bitkilerden elde ediliyor.

Bununla beraber penisilin gibi çok önemli bazı antibiyotikler bu mantarlardan elde ediliyor. Kırmızı reishi mantarı, bünyesinde bulunan maddelerden dolayı son yıllarda tıp alanında kullanılıyor. Bu mantarda 400'ün üzerinde biyolojik aktif bileşen bulunuyor. Örneğin içinde bulunan bir protein olan lektinin karaciğerde tümör hücrelerini yok ettiği ve lösemide de etkili olduğunu biliyoruz. Daha bir çok hastalığı iyi eden maddeler bulunuyor."



HİÇBİR YAN ETKiSi YOK

Mustafa Yavaş, Ganoderma'nın kapsül ve çay şekillerde piyasada bulunduğunu ancak sıvı formunun daha etkili olduğunu ve yıllardır da bu şekilde kullanıldığını belirtti.



Yavaş şunları söyledi; “İlaç, sabah ve gece aç karnına alınıyor. 5 ya da 6 günde 1 şişe bitiriliyor. İlk içen insanlarda öncelikle bir ağrı yapıyor. Hangi hastalığın tedavisi için kullanılıyorsa ağrı kendini farklı şekilde hissettiriyor. Ağrının hissedilmesi iyi bir şey. Çünkü ilaç kendini hissettiriyor. Hiçbir yan etkisi yok. Elimizde resmi rakamlar ve bize geri dönüşler var. Örneğin hastalık verilerinde azalma, tümörlerde sıfırlanma gibi sonuçları bulunuyor."

14 Ocak 2011 Cuma

Kalorisiz gofret üretildi ! (ilk müjdeyi kendime verdim:))

 Kalorisiz gofret üretildi!

Polonya'da bir bilimadamı, karabuğday kepeğinden yapılma "sıfır kalorili" ve glütensiz, ama antioksidan açısından zengin gofretlerinin patentini aldı.

Polonya'da bir bilimadamı, karabuğday kepeğinden yapılma "sıfır kalorili" ve glütensiz, ama antioksidan açısından zengin gofretlerinin patentini aldı.
Wroclaw Üniversitesi'nde görevli Joanna Harasym, Polonya'da çok yetiştirilen ve tüketilen karabuğdayın kepeğinin selülozunu insan organizmasının sindirememesinden ötürü, gofretlerin kalorisiz ancak insan sağlığını koruyan birçok antioksidanın kaynağı olduğunu belirtti.
Çikolata renkli ve fındık kokulu gofretler insanların kilolarını ayarlamalarına yardımcı olurken, gofretlerin glüten içermemesi ve glisemi oranını arttırmaması sayesinde, diyabet ile glüten hastalarının da hoşuna gideceğini söyleyen Harasym, şu anda sıfır kalorili karabuğday birası üzerinde çalıştığını kaydetti.
Buğday veya arpa ailesinden olmayan karabuğday, çok besleyici, protein, amino asit, çözünebilir lif ve antioksidanlar açısından zengin poligonas ailesine mensup.
Peki sırada ne var? Zayıflatan dondurmalar olabilir mi?


http://kisiselbakim.milliyet.com.tr/kalorisiz-gofret-uretildi-/kisiselbeslenmevediyet/haberdetay/13.01.2011/1338704/default.htm?ref=haberici

11 Ocak 2011 Salı

Erol Deran resim sergisi-06-26 ocak 2011-Doku sanat galerisi( İstanbul-Teşvikiye)





EROL DERAN
1937`de Polatlı`da doğdu. İstanbul`lu bir ailenin çocuğu olan Erol Deran, ilk müzik derslerini subay ve bestekar babası Burhanettin Deran`dan aldı. İlk ve orta eğitimini Anadolu`nun çeşitli yörelerinde ve İstanbul`da tamamladı. 1957-1960 Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Sabih Gözen`in Kumaş Desenleri Atölyesi`den mezun oldu. Akademideki eğitimi döneminde Prof. Sabri Berkel ve Prof. Gevher Bozkurt atölyelerinde de çalışmalarda bulundu. Sanatçı, 1957-1961 döneminde İstanbul Radyosu`da kanun sanatçısı olarak görevini sürdürdü. 1961-1963 yılları arasında yedek subaylığını Ankara`da yaptı. 1963-1968 döneminde kanun sanatçılığını Ankara`da gerçekleştirdi. 1968`de İstanbul`a yerleşti ve İstanbul Radyosu`ndaki görevine yeniden döndü. 1975`de açılan ve 1983’de İ.T.Ü`ye bağlı "Türk Musikisi Devlet Konservatuarı" na öğretim görevlisi olarak atandı. 2004 yılında buradaki görevinden emekliye ayrıldı. Erol Deran İ.T.Ü Türk Musikisi Devlet Konservatuarı`nda Yönetim Kurulu Üyeliği, Enstrüman Yapım Bölümü, Ses Eğitimi Bölümü, Temel Bilimler, Çalgı Eğitim Bölümü ve Mızraplı Çalgılar Anasanat Dalı Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında sanatçının çalışmaları, Budapeşte Szechenyi Devlet Kütüphanesinde slide show olarak gösterime sunulmuştur. Winsor & Newton firmasının düzenlediği "2000 yılında Ülkem" konulu Evrensel Resim yarışmasında sanatçının eseri, 22.000 eser arasında ilk 20`ye girmeye hak kazanmıştır. Müzik Profesörü olan sanatçı çalışmalarını halen kendi atölyesinde sürdürmekte, Haliç Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

8 Ocak 2011 Cumartesi

7 Ocak 2011 Cuma

Fatih'in ünlü tablosu intihal mi? -ilginç...





Osmanlı'nın 7. padişahı Fatih Sultan Mehmet'in tarih kitaplarına geçen ve hafızalara kazınan ünlü tablosunun başka bir eserden bire bir çalındığı iddia edildi.
"Birinci Viyana Muhasarası" adlı tablosu o kadar canlıdır ki kendinizi savaşın ortasında sanırsınız. Arka planda, toz bulutunun yanından Viyana'nın kuleleri görülmekte; padişahı korumaya çalışan askerlerle düşman kuvvetleri birbirine girmektedir. Bu tabloya bakarken kılıç ve nal seslerini duyar gibi olursunuz. Atlar ve askerlerdeki figüratif başarının yanı sıra tabloda padişahın bulunduğu konum da çok başarılıdır. Hemen her figür hareket halinde olmasına rağmen padişah sabittir. Hasan Rıza, sultanı resmederken hiçbir detayı kaçırmamış, atının sırmalı mahmuzlarından padişah kaftanının süslemelerine kadar her ayrıntıyı işlemiştir. Bu tabloda savaşın dehşetiyle Osmanlı'nın asaleti mezcedilmiştir.
"Belgrad Meydan Muharebesi" adlı tabloda ise merkezde beyaz bir at üzerinde oldukça celadetli bir Osmanlı askerini görürüz. Etraf toz dumandır ama merkezdeki askerin yüzünde "vecd" duygusunu ayan beyan görürüz. Arka planda kale burçları görülmektedir. Bu tabloda da savaşın tüm canlılığını hissederiz.
Hasan Rıza'nın en meşhur eseri "Mohaç Meydan Muharebesi"ni anlatan o mükemmel tablodur aslında. Tarihle iğne ucu kadar dahi ilgilenmiş olan herkes bu eseri görmüştür bence. Tablonun merkezinde dörtnala giden bembeyaz bir at ve atın üzerinde al kıyafetiyle esmer bir asker bulunmaktadır. Atın kaldırdığı tozların arasında üç hilalli Osmanlı bayrağının yanı sıra birkaç asker daha seçilmektedir. "Savaşın aşkı", merkezdeki askerin duruşunda o kadar harika verilmiştir ki bu resme bakarken hayaliniz sizi o güne kanatlandırıverir. Atların mübarekliğine ve askerlerin iman gücüne gıpta edersiniz.
Bu saydıklarımız Hasan Rıza'nın zaferler serisinden birkaçıdır yalnızca. Pek çoğu günümüze ulaşmamış olan bu tabloları Ankara Orduevi'nde, İstanbul Askeri Müze'de, Deniz Müzesi'nde, Resim ve Heykel Müzesi'nde görebilirsiniz.

http://haber.ekolay.net/Haber/2705/757174/fatihin-unlu-tablosu-intihal-mi.aspx?page=3

5 Ocak 2011 Çarşamba

istanbul-sergi(Tolga Eti Sanat Galerisi )











Mekan : Tolga Eti Sanat Galerisi


Tarih/Saat : 18 Aralık 2010 - 29 Ocak 2011

Türü : Karma Sergi

Gönüllerimizin Dünya Kültür Başkentlerinden biri olan İstanbul , 8000 yıllık tarihiyle her daim kültür mirasımızın en önemli değerlerinden biridir. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olarak yeniden taçlandırılan İstanbul’a olan gönül borcumuzu Tolga Eti Sanatevi olarak sanatçılarımız Zeycan Alkış, Şadan Bezeyiş, Faruk Cimok, Gültekin Çizgen, Hüseyin Cahit Derman, Bayram Gümüş, Muhsin Kut, Fatih Mika, Mustafa Pilevneli, Nilgün Günsür ve Ebru Susamcıoğlu’nun resim, porselen ve cam eserleriyle dile getirmek istedik.



Söylenceler kentine adanmış olan sergi, 18 Aralık 2010 - 29 Ocak 2011 tarihleri arasında Tolga Eti Sanatevi’nde izlenebilir.


http://www.nevarneyok.com/sanat/Sergi.aspx?ID=1972

3 Ocak 2011 Pazartesi

Savaş adasında huzur tatili -henüz gitmedim ,görmedim ...farklı yerleri keşfetmeyi çok seviyorum ve belki birgün gitmeyi düşünüyorum:)



Savaş adasında huzur tatili

İşadamı Yüksel Dartar'ın 1973 yılında satın aldığı,Kalem ve Garip adaları (Anginnsai), bugün gözlerden uzak,tesise ev sahipliği yapıyor.

İşadamı Yüksel Dartar'ın 1973 yılında satın aldığı, Dikili sahiline 400 metre uzaklıkta bulunan, antik çağın en büyük deniz savaşına tanıklık eden Kalem ve Garip adaları (Anginnsai), bugün gözlerden uzak, farklı mimarisiyle yurt içinden ve dışından seçkin konukları ağırlayan tesise ev sahipliği yapıyor.
Dikili ve çevresine hayran olan, bu bölgenin dünyaya tanıtılmasına gönül veren, 2000 yılında vefat eden Dartar'ın hayalini ise oğulları, Kalem Adası'nda açtıkları farklı tesis ile hayata geçirmeye çalışırken, bir yandan da termal zenginliği, yakınlarda bulunan krater gölü, taş evleriyle ayrı bir güzelliğe sahip olan Bademli köyü ile büyük turizm potansiyeline sahip bölgenin tanıtımı için çalışıyorlar.
MÖ 406 yılında Atina ile Sparta arasında 270 geminin katıldığı dönemin en büyük deniz savaşına tanıklık eden Kalem ve Garip adaları, çevrelerindeki kumun ışığı yansıtmasıyla oluşan özel görünümleri nedeniyle tarihte Arginnsai (ışık saçan) olarak biliniyor. İki adanın arasındaki bölümdeyse Ege'de seyreden yatların girebileceği doğal bir marina bulunurken, Kalem Adası üzerinde yer alan tesisin müşteri portföyünün büyük bölümünü ise bu yat sahipleri ile onların yurt içi ve dışından misafirleri oluşturuyor.

Dartar ailesinin sahip olduğu butik otel, taş binaları, ana karadan borularla getirilen suyla beslenen botanik bahçeleri, zeytin ve palmiye ağaçları, bahçelerde yer alan kayıtlı tarihi eserleri ile antik çağdan günümüze Ege adasının özelliklerini yansıtıyor.
Alaattin Dartar, aile olarak babalarının ilk görüşte hayran olduğu ve yıllar önce yatırım yapmaya başladığı bu bölgenin, bir bütün olarak eko turizm, sağlık turizmi alanlarında gelişmesi için çalıştıklarını söyledi.
Dikili çevresi, özellikle de adaların yer aldığı Bademli koyu ve koyun karşısında bulunan Bademli Köyünün büyük potansiyelinin artık farkına varıldığını ifade eden Dartar, en büyük endişelerinin ise birçok turistik yerde olduğu gibi, düzensiz yapılaşmayla bu bölgenin doğal zenginliklerinin zedelenmesi olduğunu kaydetti. Dartar, eko turizm anlayışıyla bölgenin özelliği olan taş yapı geleneği sürdürülerek, butik otel ve termal tesislerin sayısının artmasını arzu ettiklerini belirtti.
Bölgeyle adaya olan sevgi ve bağlılığı nedeniyle artık zamanlarının büyük bölümünü İstanbul yerine Dikili'de geçiren Dartar, 50 santimetre kalınlığındaki taş duvarları elleriyle örüyor, her gün adadaki bahçelere yeni bir çiçek ekliyor.


DENİZ UÇAĞI, TEKNE VEYA HELİKOPTER İLE ULAŞILIYOR
Kalem Adası üzerinde bulunan tesis hakkında bilgiler veren Ali Dartar ise, Ege Denizinde bir ada sahibi olmanın kuşkusuz büyük bir ayrıcalık olduğunu, şehir hayatından bunalan insanların zaman zaman kendi aralarında ''Bir adada yaşamak istiyorum'' şeklinde konuştuklarını, kendilerinin de 2007 yılında tesislerinin kapılarını açarken ''Bir adanız olmasını ister miydiniz? Ada sizin'' sloganıyla hareket ettiklerini söyledi.
Yüzölçümü itibarıyla adanın çok daha fazla misafiri ağırlama olanağı vermesine karşın, hem yapılaşmayı sınırlı tuttuklarını, hem de olabildiğince doğal ve sade malzeme tercihleriyle doğal yapıyı ve ''adada yaşamak'' duygusunu zedelememeye çalıştıklarını ifade eden Dartar, insanların artık tatil tercihlerini ''huzurlu, doğal, yalın'' mekanlardan yana yaptıklarını, Türkiye'nin de turizmde eko turizm ve butik otellere ağırlık vermesi gerektiğini düşündüklerini kaydetti.
Dikili'nin jeotermal potansiyelinin, bu bölgede turizmi 12 aya yayma olanağı tanıdığına da işaret eden Ali Dartar, ''amacımız, bu bölgenin doğal kaynakları ve güzelliğinin en iyi şekilde tanıtılması. Biz de bu anlamda, burada bir öncü görevini üstleniyoruz'' diye konuştu.
Adanın birçok ünlü müdaviminin bulunduğunu, 2 yıl içinde yurt içinden ve dışından birçok ünlü ismi ağırladıklarını anlatan Dartar, misafirlerin adaya tekne, deniz uçağı ya da helikopterle ulaştıklarını kaydetti.

http://yercekimi.ekolay.net/haber/2846/644594/Savas-adasinda-huzur-tatili.aspx

1 Ocak 2011 Cumartesi

'Atık Sanat Olunca'

                 
    
'Atık Sanat Olunca'

Bersay İletişim Enstitüsü, yapıtları ile çevresel sorunlara dikkat çeken ve atık malzeme kullanan sanatçıların eserlerinden oluşan “Atık Sanat Olunca” sergiler dizisinin yenisine ev sahipliği yapıyor.

Eğitici, estetik, eğlenceli, güncel ve nitelikli bilgi donanımı ile derinlikli bir dünya görüşü sağlamayı amaçlayan iletişimde mükemmellik merkezi Bersay İletişim Enstitüsü, daha önce yaptığı 6 serginin ardından yeni sergilere ev sahipliği yapmaya devam ediyor.

Bersay İletişim Ensititüsü’nün Yeşil Adımlar Çevre Eğitim Derneği ile birlikte sanatseverlerle buluşturduğu, yapıtları ile çevresel sorunlara dikkat çeken ve atık malzeme kullanan sanatçıların özgün eserlerinin yer aldığı “Atık Sanat Olunca” isimli sergide, çağdaş yaşamımızda doğal çevre ile ilişkimizi sorgulayan ve bunu yaparken anlatımında çoğunlukla atık veya doğal malzeme kullanan sanatçıların eserleri yer alıyor.
Çevresel sorunlara dikkat çekme isteği, bilinci ve dürtüsü ile harekete geçerek işler üreten Maria Sezer, Roş, Serap Başol, Lale Çavuldur ve Gökte’nin eserlerinin yer aldığı sergi 15 Ocak 2011 tarihine kadar Bersay İletişim Enstitüsü’nde gezilebilir.
Toplam 24 eserin yer aldığı sergide;
v Lale Çavuldur’un yumurta kabuğu ve kağıt kullanarak yaratıcılığın sınırlarını zorladığı işleri,
v Roş’un doğaya yığılan teknoloji atıklarını dert edinerek kullanılmış bilgisayar parçalarından ortaya çıkardığı eserler,
v Maria Sezer’in düşüncelerini ve hayat felsefesini aktarmak için doğada bulduğu organik atıklarla oluşturduğu resimler,
v 9 yıldır Atık Sanat Olunca sergileri küratörlüğünü yürüten Serap Başol’un nesli hızla tükenen kuşları,
v Gökte’nin mimari gönderimli tabloları dikkat çekiyor.


 not:hürriyet gazetesi etkinlikler sayfasından alıntıdır.