2 Haziran 2010 Çarşamba

yine suluboya ,yine çook beğendiğim ressam Asuman-Atanur Doğan çifti ve esrlerinden bir demet...



Atanur Dogan, 1964’de Kars’in Selim ilçesine bagli sirin bir Türkmen köyü olan Katranli’da dogdu. Dogan ailesinin sekiz çocugundan en küçügüdür. Atanur daha bir yasinda iken aile Izmir’e göçtü. Resme çocuklugundan beri Buyük ilgi duyan Atanur, agabeyi okul ödevleri için resimler yaparken ona gipta ile bakiyor, kendisi de “agabeyim gibi çizebilir miyim?” diye içinden geçirirdi. Eline geçirdigi kirik tugla parçalariyla komsu duvarlarina resimler yapar, mahalleliden azar isitirdi. Ilkokul siralarinda yaptigi bir resim, ögretmeninin dikkatini çekti ve ona daha sonra hiç unutamayacagi su sözleri söyledi: “Atanur, sende resme karsi olaganüstü bir kabiliyet görüyorüm. Ileride iyi bir ressam olabilirsin”. Bu onun için sürekli motive oldugu unutamadigi bir övgüydü. Bunu ortaokul siralarinda resim ögretmenlerinden aldigi tesvik ve destek takip etti.
Daha sonra Gültepe Ticaret Lisesine devam etti. Güzel anilarinin oldugu lise yillarinda onu en çok üzen resim derslerinin okulda olmamasiydi. Lise son sinifta arkadaslari, edinecekleri meslege ulasmada Iktisatçi, Maliyeci, Bankaci gibi ticari konularda üniversite egitimi almak icin yarisirken o sadece ressam olmayi düsünüyordu. Ressam olma hayaliyle, Güzelsanatlar Fakültesi’nin yetenek sinavlarina hazirlaniyordu. Izmir Resim Heykel Müzesi’nde alti ay süren kurslara katildi. Bu hazirlikla lisede alamadigi
resim egitiminin yerini doldurmak istiyordu. Istanbul, Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okumak onun hayaliydi. Ailesinin ekonomik imkanlari onun Izmir disinda okumasina olanak vermiyordu. Güzelsanatlar fakültesi sinavlarinda basarili oldu. Ayni günlerde Buca Egitim Fakültesi Resim Bölümü’ne girdigi sinavi birincilikle kazandi. Buca Egitim Fakültesi’nde okumayi tercih etti. Çünkü bu fakülte mezuniyetten sonra sanatçiligin disinda, orta ögrenim kurumlarinda resim ögretmenligi yapma olanagi da sagliyordu.

Asuman Dogan, 1963’de Izmir’de dogdu. Ailesinin bes çocugundan ortanca olanidir. Çocukluk yillarinda önüne yazi yazmasi için konulan kagit ve kalemlerle o resimler cizer, eline geçirdigi cam macunlariyla heykeller yapardi. Babasi ve ilkokul ögretmeni onu resme karsi ilk tesvik edenler oldu. Yaptigi resimler sürekli okul panosuna asiliyordu. Ilkokul son sinifta hayranlik duydugu bir takvim üzerindeki resmi, guaj boya ile kopya etti. Yaptigi resim elden ele dolasti. Bu Asuman’a ressam olmasi için çevresinden gelen en önemli tesvik ve yönlendirmenin baslangici olmustu. Yillar sonra yaptigi resmin Van Gogh’un “Saintes Maries’de sahilde balikçi tekneleri’ tablosu oldugunu anlayacakti. Asuman’in bugünkü renklerini görenler, onun çocukluk yillarinda adini bile bilmedigi Van Gogh’un resimlerinden etkilendigini hemen anlayacaklardir. Ressam olmayi hedeflemis olan Asuman, ortaokuldan sonra Izmir Cumhuriyet Kiz Meslek Lise’sine yazilarak resim ana bransini seçti. Degerli ögretmenlerle kendini yetistirme firsati buldu. Artik üniversitelerin resim bölümlerinde okumak için hazirdi. Bu arada talihsizlik ona aci dolu bir dönem baslatti. 16 yasindaki oglan kardesi kan kanserinden öldü. Hemen ardindan bu aciya dayanamayan baba Buyük bunalimlara girdi. Aile için kabus yillari pespese yasaniyordu. Bir süre sonra babanin da ölümüyle sarsilan ailenin toparlanmasi yillar alacakti.

Asuman ressam olabilme hayallerinden tam üç yil kaybetmisti. Tamamen kendi çabasiyla zorlu bir sinav olan Doküz Eylül Üniversitesi Güzelsanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne alinacak üç kisiden biri olmayi basardi. Fakat sanatçi olarak Türkiye kosullarinda hayatini kazanmanin zorlugunu biliyordu. Bu sebeple tercihini kazandigi diger fakülte olan Buca Egitim Fakültesi, Resim Bölümü’ne yapti.

Daha ögrencilikleri bitmeden ilk sergilerini Izmir Buyüksehir Belediyesi sergi salonunda açtilar. 1987 yilinda okul mezuniyetlerinin hemen ardindan evlendiler. Daha hiç bir düzenli geliri olmayan genç çift, yakinlarinin “Bu gençler nasil geçinecekler?” tasasina kapilmalarina neden oluyordu. Evliliklerinin ilk haftasi, Kusadasi Turizm Information Sergi Salonu’nda açtiklari sergide hem resim yapiyor, hem de çalismalarini satisa sürüyorlardi. Bir resimlerine hayran fakat parasi olmayan turistin tek kisilik küçük çadiri ile resimlerinden birini degis tokus yaptilar. Bu onlarin ayni zamanda ilk yuvalari oldu. Bu küçük çadirda kaliyor, 12-13 saat boyunca resim yapip turistlere satiyorlardi. Ayni yil girdikleri ögretmen alimi sinavlarini kazanarak, Anadolu’nun ortasinda olan Kirikkale’ye tayinleri çikti. Bu yillar onlar icin bulunmaz bir firsatti. Her hafta sonu yaptiklari gezilerde, Anadolu’yu ve insanlarini inceleyerek resimleme firsati buldular. Ankara ve Istanbul’da, Anadolu’yu konu alan kisisel sergiler düzenlediler. Düzenli olarak yaz aylarinda Kusadasi ve Çesme’de sergiler yaptilar. Türkiye’ye turist olarak gelen bir çok ülkeden sanatsever onlarin resimleriyle ülkelerine dönüyordu. Bu bir çok güzel dostlugun da baslamasina neden oluyordu. Bu iliskilerden biri de Kanada, Edmonton’dan Trudy Aldrige’in aldigi resimlerle basladi. Trudy’nin kendi kolleksiyonu için aldigi resimler çerçeve yapmak icin götürdügü galerici tarafindan satin alindi. Bunu Trudy’nin mektupla siparisleri ve ardindan postayla yollanan resimlerin sergilenmesi izledi. Daha sonra Izmir’de süren ögretmenlik görevleri sirasinda, mezun olduklari üniversitenin resim bölümü baskani olan heykel ögretmenleri; Atanur’a, fakültenin belediyeden aldigi heykel siparislerini yapmasini ve eserlere kendisinin de imza atarak ortak olmasini teklif etti. Ayrica Atanur’a onu üniversiteye hoca olarak alacagini ve heykellerin gelirinin yarisini verecegi sözünü verdi. Bu teklif idealist çiftin kendilerini kanitlamalari ve gelistirmeleri için karsilastiklari en büyük imkanlardan biriydi. Atanur uzun çalismalardan sonra Izmir meydanlarina ve parklarina konulan bir dizi büst ve rolyef çalismayi basariyla tamamladi. Sonuçta ülkesinde zaman zaman duydugu aci olaylardan biri basina gelmisti. O güvendigi, gelecegini ümitle bagladigi hocasi; basariyla bitirip teslim ettigi heykellerden hakki olan paranin önemli kismini vermedigi gibi, heykellerin bir kismindan da Atanur’un imzasini silerek bütün çalismalari sahiplenme çirkinligini yapmisti. Bu olay Dekan ve diger akademisyenlerin gözü önünde öluyordu. Bunlara karsin Atanur, bütün iyi niyetli girisimlerine ragmen bir sey yapamiyordu. Üstelik hocasindan akla gelmeyecek tehdit ve saldirilar geliyordu. Bunlardan biri de ilçe siyasi polis komiseri araciligiyla olmustu. Eger yaptigi heykeller için hak iddia etmeye devam etmesi halinde basina gelebilecekler sube müdürlügüne çagirilan genç sanatçiya kibarca hatirlatildi. Hemen ardindan kadrosunun bagli bulundugu Buca Ilçe Milli Egitim Müdürlügü’ne çagirildi. Müdür Bey’de benzer uyarilar yapiyordu. Bu korku salan abluka, genç sanatçilarin ülkelerinde sanatlarini üreterek bir yerlere gelmelerinin mümkün olmadigi düsüncesine ve karamsarligina düsmelerine neden oldu. Bu arada Kanada göçmenlik Burosuna yolladiklari heykel ve resim çalismalarini gösteren dosya ilgi görmüs ve Kanada kapilarini genç sanatçilara açmisti. Bu gelismeler ögretmenligi seven ve görevlerini basariyla yerine getiren çifte yeni ufuklar açti ve çok sevdikleri ögretmenlik meslekleginden istifa etmelerine neden oldu. Hep arzuladiklari sadece sanatlariyla hayatlarini kazanma firsati dogmustu. Artik hayalleri olan sanatlarini yaparak dünyayi gezmeleri mümkün olabilecekti. 1993 yili bahari, 3 yasindaki ogullari Atas ile birlikte Vancouver, British Columbia’ya yerlestiler. Hemen ilk günlerinde resimleriyle büyük ilgi topladilar. Kanada sanatçilar fedarasyonu aktif üyesi olan çift Amerika’da ve Kanada’da düzenli sergiler yaptilar. Tayvan’li bir is adaminin davetlisi olarak Taipai’de sergi düzenlediler. Bu vesileyle Çin kültürünü inceleme firsati buldular. Amerika’da ve Kanada’da çesitli sehirlerde festivallere katildilar, sergiler düzenlediler ve slayt gösterileri yaptilar. Bu aktiviteler, çogu zaman uzun yolculuklar sonucunda gerçeklesti. Bu arada Kanada’yi ve Amerika’yi boydan boya gezme firsati buldular. Türk Büyükelçilikleri, konsolosluklar ve Türk derneklerinin davetlisi olarak Kuzey Amerika’da Türk kültürünü tanitan aktivitelere resimleri ve slaytlariyla katkida bulundular. 10 Kasim 1997’de ikinci ogullari Ata, Vancouver B.C.’de dünyaya geldi. Meslekleri, onlarin çok sevdikleri ülkelerine her yil dönmelerine, özledikleri Anadolu yasamini resimlemeye ve sergilerini sürdürmelerine olanak verdi. 1999 yilinda memleketleri olan Izmir’de Dogan Art Gallery’i açtilar. Izmir’in sanat ve kültür hayatina hizmet eden galeride, bir grup suluboya ressami arkadaslariyla birlikte 2001 yilinda Izmir Suluboyacilar Dernegi’ni kurdular. Asuman Dogan; Evler, Sokaklar, Sehir Görünümlerini, renkçi özelligiyle, derin perspektif arayislari içinde resimliyor. 1989 yilinda Ankara Valiligi’nin “Sanatçi Gözüyle Ankara” yarismasinda ve 1994 yilinda North Vancouver Lonsdale Quay resim yarismasinda basari ödüllerini aldi. Atanur Dogan; daha cok “Köy Insani”’nin yasamini konu alan figürativ çalismalar yapiyor. Portrelerinde karakter ve ifadeleri öne çikarirken, figürlerinde ellerin detaylari ve formlari kullanarak anlatimi yogunlastirdigini görüyorüz. Izmir Büyüksehir Belediyesi’ne yaptigi büst çalismalari çesitli park ve meydanlarda bulunmaktadir. Zübeyde Hanim maski, Karsiyaka’daki Anit Mezarina konulmustur.
Yurt içinde; Istanbul, Ankara, Izmir, Denizli, Nazilli, Dikili, Çesme, Kusadasi’nda, Yurt disinda; Paris, Zürich, London, Vancouver, Toronto, Edmonton, Calgary, Taipei, Seattle, Portland, New-York da kisisel sergiler düzenleyerek, dünyanin baslica önemli müzelerinde arastirma ve incelemelerde bulundular. Sanatçilarin resim ve heykelleri yurt içinde ve disinda çesitli kolleksiyonlarda bulunmaktadir. Atölyelerini hem Izmir Güzelbahçe’de hem de Vancouver’da kuran çift, daha çok Kuzey Amerika’da olmak üzere çesitli ülkelerde sergilerini gerçeklestirmektedirler. Sanatçilar su an Kanada’nin Vancouver sehrinde yasamakta çalismalarini buradan sürdürmektedirler.